Julie Delpy’nin Paris’te İki Gün’den (2007) sonra çektiği
bir seri filmi olan New York’ta 2 Gün (Two Days in New York) birkaç haftadır
gösterimde.
Yönetmenlerin başlıca dünya kentlerine özel eğilimlerinin en
yeni örneklerinden biri olan yapım 2012 yılına ait bağımsız bir romantik
komedi. New York’ta yaşayan Marion’un (Delpy) babasının Fransa’dan kız kardeşi
ve sevgilisiyle gelerek dahil olduğu hayatında ırkçılıktan duygulara
cinsellikten komediye dolu dolu 2 güne tanık oluyoruz.
Delpy’nin ortak bir senaryodan tek başına yönetmenliğini üstlenerek
çektiği filmin en önemli referansı 6 sene önceki Paris’te İki Gün, zira bu film
genel olarak beğenilmişti.
Bu film için Guardian’da yer alan bir yorum filmdeki Marion
karakterinin yönetmen Delpy’nin alter egosu olduğunu söylüyor. Marion’un babası
rolünde Delpy’nin gerçek babasının (Albert Delpy) oynadığını ve bir süre
önce ölen annesinin yokluğunun filmin anlatımına katıldığını düşünürsek bu
yorumun isabet oranı yükseliyor. Ama tabi alter egosu olmak zorunda da değil.
Neyse.
Aynı yorumda Marion karakterinin nevrotik ruh haline dikkat
çekiliyor. Cana yakın ama aklı karışık, oyun bozan Marion, entelektüel
belirsizlik halini kontrolden çıkmış yalanlarla dengelemeye çalışıyor.
Uçuk ve tatmin edici bir komedi olarak tanımlanan filmin bol
kahkaha vaat ettiği anlaşılıyor.
Woody Allen’ın New York Hikayeleri ve aynı yıl (1989) çekilen
Seinfield dizisinden beri eşine nadir rastlanan düzeyde bir komedi olduğu
söylenen New York’ta İki Gün için politik yorumlar da yapılıyor ve
Fransa-Amerika ilişkileri için de rastlantısal bir meditasyon olduğu
savunuluyor.
Sundance’da prömiyeri yapılan (2012) film festivalleri dolaştıktan
sonra Türkiye’de de gösterimde, umarım izleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder