28 Temmuz 2013 Pazar

Camille Claudel

Camille Claudel 

Camille’nin bütün akıl hastanesi dramını hissettik. Oradaki diğer hastalara, görevli kadınlara, doktorlara, binalara, ağaçlara Claudel’in gözünden baktık. Yönetmenin amacıydı buydu herhalde ve başarmış.

Claudel’in sanat başarısının, ardında iddia ettiği türden komplolar bırakarak onu hastanelik etmiş olma ihtimalini bile düşündük, doğru olabilir dedik.


Bir insanın vücuduna hapsedilmiş ve oraya sığmayan bir dramdı. 

25 Temmuz 2013 Perşembe

Gösterimdeki filmlerden: New York’ta 2 gün

Julie Delpy’nin Paris’te İki Gün’den (2007) sonra çektiği bir seri filmi olan New York’ta 2 Gün (Two Days in New York) birkaç haftadır gösterimde.

Yönetmenlerin başlıca dünya kentlerine özel eğilimlerinin en yeni örneklerinden biri olan yapım 2012 yılına ait bağımsız bir romantik komedi. New York’ta yaşayan Marion’un (Delpy) babasının Fransa’dan kız kardeşi ve sevgilisiyle gelerek dahil olduğu hayatında ırkçılıktan duygulara cinsellikten komediye dolu dolu 2 güne tanık oluyoruz.

Delpy’nin ortak bir senaryodan tek başına yönetmenliğini üstlenerek çektiği filmin en önemli referansı 6 sene önceki Paris’te İki Gün, zira bu film genel olarak beğenilmişti.

Bu film için Guardian’da yer alan bir yorum filmdeki Marion karakterinin yönetmen Delpy’nin alter egosu olduğunu söylüyor. Marion’un babası rolünde Delpy’nin gerçek babasının (Albert Delpy) oynadığını ve bir süre önce ölen annesinin yokluğunun filmin anlatımına katıldığını düşünürsek bu yorumun isabet oranı yükseliyor. Ama tabi alter egosu olmak zorunda da değil. Neyse.

Aynı yorumda Marion karakterinin nevrotik ruh haline dikkat çekiliyor. Cana yakın ama aklı karışık, oyun bozan Marion, entelektüel belirsizlik halini kontrolden çıkmış yalanlarla dengelemeye çalışıyor.

Uçuk ve tatmin edici bir komedi olarak tanımlanan filmin bol kahkaha vaat ettiği anlaşılıyor.

Woody Allen’ın New York Hikayeleri ve aynı yıl (1989) çekilen Seinfield dizisinden beri eşine nadir rastlanan düzeyde bir komedi olduğu söylenen New York’ta İki Gün için politik yorumlar da yapılıyor ve Fransa-Amerika ilişkileri için de rastlantısal bir meditasyon olduğu savunuluyor.


Sundance’da prömiyeri yapılan (2012) film festivalleri dolaştıktan sonra Türkiye’de de gösterimde, umarım izleyebilirim.

18 Temmuz 2013 Perşembe

Haftanın Filmlerinden: Gece Yarısından Önce (Before Midnight)

Bu hafta vizyona giren en önemli filmlerden olan Gece Yarısından Önce 1995 yapımı Gün Doğmadan (Before Sunrise) ve 2004 yapımı Gün Batmadan’ın (Before Sunset) oluşturduğu serinin 3. halkası.

Serinin yönetmeni Richard Linklater da oyuncular Ethan Hawke ve Julie Delpy ile üçüncü kez bir araya geliyor.

Sınırlı sayıda salonda gösterime girdikten sonra yoğun ilgi üzerine geniş bir dağıtıma ulaşan, Sundance’da öne çıkan yapımlardan Gece Yarısından Önce 10 milyon dolardan fazla gişe hasılatına ulaşarak büyük bir sürpriz yaptı.

İlk iki serinin üç kahramanından yönetmen Linklater 2011’e ait bir video röportajında oyuncular Erhan Hawke ve Julie Delpy ile son altı aydır çok sık görüştüklerini söylemiş. Bu detayın devamından önce Julie Delpy’nin J.L. Godard filmlerinde oynamış olmak gibi bir azizeliği olduğunu –en azından benim için- belirteyim. Julie de birkaç yıl önce Fransa plajlarında geçen bir komedi çekmişti ama henüz izleyemedim.

Büyük ihtimalle Delpy’nin bu filmi gösterimdeyken yönetmen Linklater ve Hawke ve Julie birbirlerine ‘Sunrise-Sunset’ serisindeki karakterlerini çok özlediklerini söylemiş. En son halkası 2004’te gösterime giren serinin devamını çekmenin çok iyi olacağını düşünüp üçlü kolları sıvamış.

9 sene önceki filmde yolları ayrılan çiftten birinin, eşinden boşanarak ve çocuklu olarak diğerinin ise yalnız olarak karşılaştıkları bir hikaye, evlilik, aşk ve uzun süreli sadakat temaları içeriyor.

Yunanistan’ın Messenia adasında Linklater ve Delpy’in senaryosunu yazdığı sıralarda MTV’nin ısrarlı sorularla seyrini araştırdığı yapım aslında Yunanistan’da çekilecekti. Yönetmen Linklater MTV’ye “Üçüncü hikayeyi geliştirmeye çalışıyoruz. Eğer işe yararsa filmi çekeceğiz, olmazsa çekmeyiz de. İnanın proje üzerinde durulacak durumda değil” dese de filmin çekilmeye değer hikayesi oluşuyor ve çekiliyor.

Sundance’da öne çıkan yapım ayrıca 63. Berlin Festivali yarışma dışı bölümünde de yoğun ilgiyle izlendi.

Eleştirmenlerin ve izleyenlerin hayli beğendiği film önceki iki filmin yanı sıra Fransa Yeni Dalgacılarından Erich Rohmer’in filmleriyle de eşleştiriliyor.


Modern sinemanın en iyi aşk hikayelerinden biri olarak nitelenen film bazı diyalogların uzun ve anlaşılmaz olması gibi eleştirilere de hedef oluyor. Gece Yarısından Önce (Before Midnight) ABD’de 7 milyon dolardan fazla, dünya çapında ise şimdilik 10 milyon dolardan fazla gişe geliri getirdi. 

14 Temmuz 2013 Pazar

Haftanın Filmlerinden: Vadimdeki Gözyaşları (La vallée des larmes)

Lübnan’da mülteci kampında büyümüş birinden gelen belge üzerine Lübnan’a giden Kanadalı bir gazetecinin burada bir yardımcıyla çıktığı yolculuk üzerine bir film Vadimdeki Gözyaşları (The Walley Of Tears)

Yönetmen ve senarist  Maryanne Zéhil, lavalleedeslarmes.com’da yayınlanan röportajında Arap-İsrail savaşından sonra Lübnan’da oluşturuulan Sabra ve Şatilla mülteci kampında 1983 yılında yaşandığını öğrendiğimiz katliam üzerine dramatik ve politik bir film yaptığını söylüyor.

2001’de Belçika Lahey’de olayla ilgili adli sürecin zanlıların cezasız kalmasıyla sonuçlanması üzerine harekete geçen Zehil, Mary karakterinin bu katliamda Lübnanlı Hıristiyanların rolünü ele alıyor. Kendisi de bir Hıristiyan olan Zehil, dünyanın kendisi gibi kendi ‘grubunu’ bir kenara bırakarak doğrudan acıya ve işlenmiş suçlara odaklanan insanlara ihtiyacı olduğunu vurguluyor.

Zêhil, Lübnan’da bu acı olaylar sırasında uzun süre gazetecilik yaptığını belirterek, olaylara doğrudan tanıklık etmiş olmanın filmi yapmasında önemli bir rol oynadığını ifade ediyor.

Bu konuyla ilgili bir film yapmak için neden 30 yıl beklediği sorulan Zehil, olayla ilgili davanın 2001’de sonuçlandığını ve suçluların cezasız kalmasının kendisini derinden yaraladığını söylüyor.

Kanada Quebec’te bunalmış bir gazeteci olan Mary karakteriyle çıktığı yolculukta söz konusu dönemi anlatan yönetmen Zehil, kamptan kurtulan bir kişinin belgelere döktüğü bilgilerle kendi tanıklıklarını ve bildiklerini perdeye yansıtmış. Zehil, film İsrail-Filistin çatışmalarının nedenini izleyen herkese gerçekçi bir şekilde anlatabilirse, kendisinin yapımcı olarak en büyük mutluluğu yaşayacağını belirtiyor.

Benzer konuyla ilgili Denis Villeneuve’in Incendies filmi hatırlatılan Zehil, kendi filmiyle Incendies filmi arasında bir bağlantı kurması istendiğinde buna çok istekli görünmüyor. Zehil, Villeneuve’ün filmindeki ana karakter Wajdi Mouawad’ın Lübnan’ı 8 yaşında terk ettiğini ve filmde anlattığı Lübnan’ın daha çok Wajdi’nin hayal gücüne dayandığını söylüyor.

Zehil, kendisinin ise olaylara doğrudan tanık olan bir gazeteci hassasiyetiyle çalıştığını ve daha gerçekçi bir anlatı kurduğunu ifade ediyor. Bu açıdan kendi vizyonunun Villeneuve’inkinden farklı olduğunu savunan Zehil, “İkimiz de Kanadalıyız ve Montreal’de yaşıyoruz, bu filmle ilgili başka bir benzerlik unsuru yok” diyor.

Zehil Villeneuve’nin oyun yazarı ve şair olduğunu hatırlatarak başlattığı farklılıklar dizisini kendi filmiyle Incendies arasındaki farklılıklara kadar çoğaltıyor.

Incendies-İçimdeki Yangın’ı izlemiş biri olarak yönetmen Zehil’in kişisel olarak nitelendirdiği kendi filmiyle arasındaki farklılıkları tahmin edebiliyorum. Çünkü İçimdeki Yangın, yönetmeninin kişiselliğinden çok başrol karakterinin kişisel hikâyesine odaklanıyordu.

İyi seyirler.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Why Lady Gaga’s name is Lady Gaga

Lady Gaga’s name is inspired from Queen ‘Radio Gaga’ song. She said that. I don’t know her real name. It is known but I don’t.

Her real face and real name are in back of some created designs.

She is supporter of gays and lesbians and others. She gives role them in videos and she said she loved them.

Someone claim she is lesbians but I don’t think.

First characters of her name is L and G. I think this may be subliminal message for people. (Lesbian and Gay).

I think LG will have a new concept which includes Lady Gaga’s musical career and includes her ‘marginal’ approach to lesbian people and gay people.

So LG will not be only some sexual symbols but also it will be symbols of a new musical and social culture in near future.

Lady Gaga strikes aggression against lesbian and gay people with these letters.


Some ad materials which written only ‘LG’ will be seen in concert areas. And we will say only LG for her. 

Film mi Google reklamı mı: Genç Çıraklar (The Internship)

Shawn Levy tarafından yönelten Vince Vaughn ve Jared Stern tarafından senaryosu yazılan komedi filmi Genç Çıraklar’ın (The Internship) yapımcılığını da Vaughn ve Levy üstlendi.

Gelişen dijital teknoloji nedeniyle işlerinden olan ve kendilerini yeni iş alanlarında geliştirerek hayata tutunmaya çalışan iki kafadarın Google’dan aldıkları iş garantili kurs sırasında yaşadıkları komik olayları anlatan film Amerikan rüyası ve başarı hikâyesi mitine ilişkin bir içeriğe sahip.

Filmin başrol oyuncuları Vince Vaughn ve Owen Wilson 2005 yapımı Wedding Crashers’tan (Davetsiz Çapkınlar) sonra ikinci kez bu film için bir araya geldi.

Film ayrıca Vaughn, Levy ve Stern’in 2012 yapımı The Watch’dan (Gözüm Üzerinizde) sonraki ikinci ortak çalışması.

Eleştirmenlerden ve izleyenlerden pek olumlu yorumlar almayan filmin Vaughn ve Wilson’ın daha önceki ‘Davetsiz Çapkın’ yapımı kadar başarılı olmadığı söyleniyor. Filmin uzun bir Google reklamı olduğunu düşünen eleştirmenler de var.


Silikon Vadisi üzerine sert eleştirilen içerdiği söylenen film özellikle bu alana ilgisi olanların ilgisi olanları cezbedebilir.

12 Temmuz 2013 Cuma

Haftanın filmlerinden: Bir Kadının Gözyaşları

Fransa sinemasının ve Yeni Dalga’nın geçen yıl hayatını kaybeden yönetmenlerinden Claude Miller’ın son filmi olan ‘Bir Kadının Gözyaşları’ (Therese Desqueyroux) François Mauriac’ın aynı adlı romanından uyarlandı.

Daha önce de beyaz perdeye uyarlanan roman ve film, kocasının ve çevresinin katı kurallarından kurtulup hayatını yaşamayı aklına koymuş bir kadının ‘Therese Desqueyroux’un gözyaşları’nı anlatıyor.

Yönetmen Claude Miller, Yeni Dalga’nın diğer usta yönetmenlerinden François Truffaut’un asistanı olarak yetişen isimlerden. ‘A Secret’, ‘Class Trip’ filmleriyle tanınan yönetmen bu filminde 1920’lerin Caz Çağı’nın Madam Bovary’si Desqueyroux karakteri üzerinden toprak sahibi kocası ve çevre ile kendi hayatı, cinselliği ve hayalleri arasında bocalayan kadına odaklanıyor.

Başrol Desqueyroux’u canlandıran Audrey Tautou’nun gerçek hayattaki eğlenceli kişiliğini geri çekerek durgun rolüne kolay ve başarılı adapte olduğu konuşuluyor.  Eleştirmenler, Desqueyroux’un hayat ve toplum içindeki konumundan duyduğu memnuniyetsizliğin kaynağının ise belirsiz olduğunun altını çiziyor.

Bunalımdaki kadının aşırı kuruntulu ve beceriksiz kocasını canlandıran Lellouche’nin rolü karşısında Tautou’nun zeki ve tutku dolu zorlu rolünün altından başarıyla kalktığı belirtilenler arasında.


Karı-koca arasına sıkışıp kalmayan filmde sürpriz gelişmeler, entrikalar ve politik tartışmalar izleyiciyi bekliyor.