Italo Calvino’nun Türkçe’ye ‘Direnen Kediler Bahçesi’ olarak
çevrilen öyküsünde kent hayatına direnen kediler ve diğer hayvanların
mücadelesi anlatılır.
Artık kedilerin tırmanabilecekleri en fazla 2-3 katlı
mütevazı evler yerine 20 ve daha fazla katlı yapılar yükseliyor. Çatılar,
saçaklar, merdiven araları, ağaç köşeleri bugün yaşayan kedilerin hiç
görmedikleri ancak genetik yapılarına kodlanmış olduğu için belki görünce kısa
bir tereddüt ile kanıksayacakları güzellikler.
Ama ben taşıdığı genetik mirastan içgüdülere, öğrenilmiş
davranışlardan yaşantılara, deneyimlere kadar geniş bir skalada düşünsem de
akşamın bir saati bir sokak kedisinin herhangi bir berber dükkânının önünde ne
aradığına kesin bir anlam veremedim.
Ki uzun zaman geçti aradan, ama yine de başarılı olamadım.
Berber dükkânına girmek için fırsat kollayan, yakaladığı
fırsatları değerlendirmek isterken içeridekilerce engellenen kediyi düşünürken
aklıma ilk gelen ihtimal dükkânın bir köşesinde kafes kuşu olabileceği idi. Çok
kuvvetli olan bu ihtimal dışında, kesilmiş saçların oluşturduğu kütleleri karşı
cinsten bir kedi sandığı, havanın soğuk olmasına bağlı olarak bu kütlelere
ihtiyaç duyduğu gibi absürt ihtimaller de geldi.
İçeride onun iştahını kabartan kokularla enfes bir yemeğin
daveti, içeride bulunan başka bir kedinin gördüğü şefkati kıskanması, tıraş
olanlardan birini eski sahibine benzetip onun kollarına atlamak istemesi, kafes
kuşu yerine akvaryum ile süslenen dükkânda bir heyecan araması vs.
Ama ben bir kasap dükkânının, bir balıkçının, bir lokanta
salonunun ya da kıyıya bağlanmış bir teknenin değil de bir berber dükkânının
önünde ısrarla bekleyen ve içeri girmek için canhıraş mücadele veren o kedinin
ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlayamadım.