Yağmur başladı. Büyük mezar taşının
dibine oturdu, hırkasını taşın tepesinden ayaklarına kadar gerdi. İlk kez tatil
için geldiği küçük kentin sokaklarının en uzak noktasına kadar ilerlerken paslı
kapının önünde bulmuştu kendini. Dizlerindeki pas izlerini çamur zannedip
şaşırdı, ama mezarlığı gördüğünde yaşadığı şaşkınlık daha büyüktü. Bu kentten
kimse ölmezdi, ölen de başka şehirlere götürülürdü. O zaman bu ölüler kimdi,
kimindi?
Yağmur
başladı. İnsanların koşuşturarak içine doluştuğu bir dükkânın tentesine
sığındı. İçeriden pencereyi açan el bir bardak çay uzattı. Yolda ilerlerken işyerine
en kısa mesafedeki çay ocağının önünde bulmuştu kendini. Camdaki buhardan içeriyi
göremediği için bütün sokağın oraya sığındığını zannedip şaşırdı, ama diğer tentelerin
altında da çay içenleri gördüğünde yaşadığı şaşkınlık daha büyüktü. Bu sokakta
kimse ocakların önünde çay içmezdi, içemezdi. O zaman yağmurdan kaçmak, kime
kaça mal olmuştu, kime ne kadar kazandırmıştı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder